ORGANİK TARIMDA UYGULANAN YABANCI OT YÖNETİM STRATEJİLERİNİN EKOLOJİK RİSKLERİ

4 11 2011

X. Ekoloji ve Çevre Kongresi

4-7 Ekim 2011, Çanakkale

ORGANİK TARIMDA UYGULANAN YABANCI OT YÖNETİM STRATEJİLERİNİN EKOLOJİK RİSKLERİ

Yasin Emre KİTİŞ 1            F. Nezihi UYGUR 2

1 Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Isparta, emrekitis@sdu.edu.tr

2 Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Adana

Özet

Bilindiği gibi organik tarım, kimyasal sentetik ilaçların pek çoğunun kullanılmasına izin vermeyen bir tarım sistemidir. Ancak tarımda kimyasal ilaç kullanmamak, ekolojik dengenin korunması adına tek başına yeterli midir?  Organik tarım yapılan alanlarda, üretimi olumsuz yönde etkileyen en önemli zararlı gruplarından biri yabancı otlardır ve bu zararlı grubuna karşı alternatif pek çok mücadele yöntemi geliştirilmiştir. Fakat bu mücadele yöntemlerinden bazıları agroekosisteme daha az zararlı iken, bazıları kimyasal ilaçlar kadar olmasa da ciddi riskler taşımaktadır. Örneğin sık aralıklarla yapılan toprak işleme, toprak erozyonuna sebep olduğu gibi, toprağın yapısını bozmakta, mikro flora ve faunayı olumsuz yönde etkilemektedir. Sürekli biçme uygulamasının yapıldığı alanlarda biçmeye karşı reaksiyonu güçlü, rejenerasyon yeteneği yüksek yabancı otlar zamanla ortama hakim olmakta ve o alandaki yabancı ot vejetasyonu değişmeye başlamaktadır. Yine polietilen örtü malzemeleri ile yapılan malç uygulamalarında toprak havasız kalmakta ve örtü altında toprak kökenli patojenlerin populasyonu artmaktadır. Alevleme, sıcak buhar ve mikro dalga gibi termal inaktivasyon yöntemleri hem yüksek enerji harcamakta, hem de toprak yüzeyine yakın mikroflora ve tohum bankasını etkilemektedir. Tüm bunlar, agro-ekolojik dengenin korunması adına organik tarımın tek başına yeterli olmadığını, kimyasal ilaçlara göre daha çevre dostu olduğu bilinen uygulamaların belirli alanlarda sürekli tekrarlanmasının, geri dönüşümü zor ekolojik riskler içerdiğini göstermektedir.

Anahtar Sözcükler: Organik tarım, yabancı ot, mücadele, yan etki

pdf1

İndir / download





YABANCI OT YÖNETİMİNDE TRANSGENİK BİTKİLER VE POTANSİYEL RİSKLERİ

4 11 2011

X. Ekoloji ve Çevre Kongresi

4-7 Ekim 2011, Çanakkale

YABANCI OT YÖNETİMİNDE TRANSGENİK BİTKİLER VE POTANSİYEL RİSKLERİ

Yasin Emre KİTİŞ 

 Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Isparta, emrekitis@sdu.edu.tr

Özet

Bugün tüm dünyada üretimi yapılan genetiği değiştirilmiş organizmaların % 70’inden fazlası herbisitlere dayanıklı transgenik bitkiler (HDTB) üzerine yoğunlaşmış durumdadır. Bunların neredeyse tamamı, glyphosate etken maddeli, tek tip total herbisite karşı dayanıklılık geni içermektedir. Söz konusu herbisit temas ettiği tüm bitkileri öldürücü özelliktedir. Bu sayede tek bir ilaç kullanılarak, tüm yabancı otlar yok edilmekte, ancak kültür bitkileri sahip oldukları transforme-genler sayesinde hayatta kalmaktadır. Fakat bu teknolojinin potansiyel olmaktan çıkmış, kanıtlanır riskleri bulunmaktadır. Bunların başında gen kaçışları yer almaktadır. Herbisitlere dayanıklılık genlerinin transgenik bitkilerden çapraz döllenme yoluyla akraba yabancı ot türlerine geçtiğine ilişkin resmi raporlar yayınlanmıştır. Akraba yabancı ot türlerinin söz konusu total herbisite karşı dayanıklılık geliştirmesi, bu yabancı otlara karşı mücadele şansını büyük oranda ortadan kaldırmakta ve bunların agro-ekosistem içerisinde baş edilemez süper yabancı otlar olarak karşımıza çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca yabani floradaki gen değişimleri, onların gen kaynağı olarak değerlendirilmesini imkansız hale getirecektir. Yabancı otlarda herbisitlere karşı oluşan direnç, gen kaçışlarının yanı sıra, sürekli aynı herbisitin kullanılmasıyla bir süre sonra oluşacak mutasyonlar sonucunda da ortaya çıkacaktır. Nitekim bugün tüm dünyada HDTB’de en yaygın kullanılan herbisit olan “glyphosate” karşı 21 yabancı ot türünde dayanıklılık tespit edilmiştir. Ayrıca belirli bir sınıftan tek tip zehirli bir kimyasal maddenin geniş alanlarda sürekli uygulanması, agro-ekosistem içerisindeki diğer canlı grupları üzerine de tek yönlü seleksiyon baskısı yapmaktadır.

Anahtar Sözcükler: GDO, yabancı ot, transgenik, herbisit, risk





Isparta İli Elma Bahçelerinde Görülen Yabancı Otların, Yoğunluklarının, Kaplama Alanlarının ve Rastlama Sıklıklarının Saptanması

3 11 2011

Türkiye IV. Bitki Koruma Kongresi

28-30 Haziran 2011, Kahramanmaraş

Isparta İli Elma Bahçelerinde Görülen Yabancı Otların, Yoğunluklarının, Kaplama Alanlarının ve Rastlama Sıklıklarının Saptanması

Yasin Emre KİTİŞ

Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, ISPARTA
Sorumlu yazar: emrekitis@sdu.edu.tr

Isparta ili elma bahçelerindeki yabancı otları, yoğunluklarını, kaplama alanlarını ve rastlama sıklıklarını belirlemek amacıyla, 2001 yılında Isparta’ya bağlı Aksu, Atabey, Eğirdir, Gelendost, Keçiborlu, Merkez, Şarkikaraağaç ve Yalvaç ilçelerinde survey çalışması yürütülmüştür. Bunun için her bahçede, o bahçeyi temsil edecek şekilde seçilen bir dekarlık alan içerisinde tesadüfen seçilen dört noktaya 1m2’lik çember atılmış ve içerisine giren yabancı otların yoğunluğu tür bazında belirlenmiştir. Yabancı otların kaplama alanını belirlemek için bahçenin tamamı gezilerek, tür bazında kayıt alınmıştır. Survey çalışmaları sonucunda bir tohumsuz, iki monokotiledon ve 20 dikotiledon olmak üzere 23 familyaya ait toplam 61 yabancı ot türü tespit edilmiştir. Tespit edilen türler içerisinde yoğunluk bakımından ilk sırayı Amaranthus retroflexus L. (Kırmızı köklü tilki kuyruğu) (10.56 adet/m2) almış, bunu sırasıyla Portulaca oleracea L. (Semizotu) (8.92 adet/m2) ve Setaria verticillata (L.) P.B. (Yapışkan kirpi darı) (4.79 adet/m2) türleri takip etmiştir. Kaplama alanı bakımından yine ilk sırayı A. retroflexus (%5.14) alırken, bunu sırasıyla Tribulus terrestris L. (Demir dikeni) (%3.69) ve P. oleracea (%3.00) takip etmiştir. Elma bahçelerinde en çok rastlanan yabancı ot türleri ise, %83.33’lük rastlama sıklığı ile Chenopodium album L. (Sirken), Convolvulus arvensis L. (Tarla sarmaşığı) ve P. oleracea türleri olmuş, bunları % 77.78 ile A. retroflexus, %77.22 ile Lactuca serriola L. (Dikenli yabani marul) takip etmiştir.

Anahtar Kelimeler: Elma, yabancı ot, yoğunluk, kaplama alanı, rastlama sıklığı

Determination of The Species, Density, Coverage and Frequency of The Weeds in Apple Orchards in Isparta Province

The surveys was carried out in order to determine the species, density, coverage and frequency of the weeds in apple orchards in Aksu, Atabey, Eğirdir, Gelendost, Keçiborlu, Şarkikaraağaç, Yalvaç and Central districts of Isparta in 2001. In each orchard, 1 m2 circle was thrown to randomly selected four points in a decare elected to represent that orchard and density of the weeds species in each circle was determined. In order to determine weed coverage, all the places of orchard examined and data recorded for individual species. As a result of the surveys, a total of 61 weed species belonging to 23 different families were identified. These included one cryptogame, two monocotyledoneous and 20 dicotyledoneous species. Amaranthus retroflexus L. (Redroot pigweed) (10.56 plant/ m2) took first place in terms of density among the weed species. Portulaca oleracea L. (Common purslane) (8.92 plant/ m2) and Setaria verticillata (L.) P.B. (Bristly foxtail) (4.79 plant/ m2) species were followed respectively. A. retroflexus (5.14%) took first place again in terms of coverage. Tribulus terrestris L. (Puncturevine) (3.69%) and P. oleracea (3.00%) were followed respectively. The most common weed species in apple orchards were Chenopodium album L. (Common lambsquarters), Convolvulus arvensis L. (Field bindweed) and P. oleracea with the frequency of 83.33%. A. retroflexus (77.78%) and Lactuca serriola L. (Oil lettuce) (77.22%) were followed respectively.

Key Words: Apple, weed, density, coverage, frequency





Isparta İlinde Bazı Yabancı Ot Türleri Üzerinde Hastalık Oluşturan Fungal Etmenlerin Belirlenmesi

3 11 2011

Türkiye IV. Bitki Koruma Kongresi

28-30 Haziran 2011, Kahramanmaraş

 Isparta İlinde Bazı Yabancı Ot Türleri Üzerinde Hastalık Oluşturan Fungal Etmenlerin Belirlenmesi

Yasin Emre Kitiş*         Gürsel Karaca

Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Isparta
* Sorumlu yazar: emrekitis@sdu.edu.tr

2001 ve 2002 yıllarında Isparta ilinin tüm ilçelerinde yürütülen bu çalışmada, başta elma bahçeleri olmak üzere, kültür bitkilerinin yetiştirildiği alanlarda sörveyler yapılmış ve hastalık belirtisi gösteren yabancı ot türlerinin teşhisi yapılarak, herbaryumları hazırlanmıştır. Yabancı otlar üzerindeki fungal hastalık etmenlerinin belirlenmesi amacıyla örnekler gözle ve mikroskop altında incelenmiş ve hastalıklar belirtilerine göre gruplara ayrılmıştır. Biyotrofik patojenler, yabancı otlarda meydana getirdikleri belirti, mikroskobik özellikleri ve spor boyutları dikkate alınarak teşhis edilmiştir. Nekrotrofik etmenler ise hastalık belirtilerinin bulunduğu bitki parçalarından PDA veya WA kullanılmak suretiyle izole edilmiştir. Daha sonra bunların kültürel ve mikroskobik özelliklerine göre teşhisleri yapılmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda, 15 cinse ait 18 yabancı ot türü üzerinde dokuz pas, dört külleme, iki rastık ve bir yaprak lekesi hastalığına neden olan dokuz cinse bağlı 17 fungus türü belirlenmiştir. Bunların içerisinde konukçusuna özelleşmiş; Cynanchum acutum L. üzerinde Cercospora bellynckii (Westend.) Sacc. gibi yaprak lekesi etmeni ile Acroptilon repens (L.) DC. üzerinde Puccinia acroptili Syd., Chondrilla juncea L. üzerinde P. chondrillina Bubak et Syd., Cirsium arvense (L.) Scop. üzerinde P. obtegens (Link.) Tul., Polygonum pulchellum Lois. üzerinde P. polygoni-amphibii Pers. ve Xanthium strumarium L. üzerinde P. xanthii Schw. gibi pas türleri belirlenmiştir. Özellikle pas türlerinin yüksek oranda konukçuya özelleşmiş olmaları, bu türlerin, daha önce yapılan çalışmalar da dikkate alındığında, söz konusu yabancı otların biyolojik mücadelesinde kullanılabilecek ümitvar etmenler olduğu sonucunu vermiştir.

Anahtar Kelimeler: Yabancı ot, fungus, biyolojik mücadele

Determination of The Fungal Pathogens Causing Disease on Some Weed Species in Isparta Province

In this study carried out in all districts of the Isparta province in 2001 and 2002, surveys were made in cultivated areas, particularly in apple orchards, and weed species showing disease symptoms were identified and were kept as herbarium material. To determine the fungal diseases on the weed species, weed samples were examined via eyes and microscope and classified according to the symptoms they had on them. Biotrophic pathogens were identified by using their symptomatic and microscopic features. Necrotrophic pathogens were isolated by using PDA or WA and identified according to their cultural and microscopic characteristics. As a result, totally 17 fungus species belonging to nine genera, of which nine rust, four powdery mildew, two smut and one leaf spot agents, were determined on 18 weed species belonging to 15 genera. Among them, host specified Cercospora bellynckii (Westend.) Sacc. on Cynanchum acutum L., Puccinia acroptili Syd. on Acroptilon repens (L.) DC., P. chondrillina Bubak et Syd. on Chondrilla juncea L., P. obtegens (Link.) Tul. on Cirsium arvense (L.) Scop., P. polygoni-amphibii Pers. on Polygonum pulchellum Lois. and P. xanthii Schw. on Xanthium strumarium L. were determined. Considering previous studies, especially rust species are highly host specialized. Therefore, these species were found promising for biological control of aforementioned weed species.

Key Words: Weed, fungus, biological control





Kekik (Origanum onites) ve Lavanta (Lavandula hybrida) Yağının Bazı Kültür Bitkisi ve Yabancı Ot Türlerinin Çimlenmesi Üzerine Allelopatik Etkisinin Araştırılması

3 11 2011

Türkiye IV. Bitki Koruma Kongresi

28-30 Haziran 2011, Kahramanmaraş

Kekik (Origanum onites) ve Lavanta (Lavandula hybrida) Yağının Bazı Kültür Bitkisi ve Yabancı Ot Türlerinin Çimlenmesi Üzerine Allelopatik Etkisinin Araştırılması

Yasin Emre Kitiş*    Ender Gümüş    Burcu Tazegül

Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, ISPARTA,
* Sorumlu yazar: emrekitis@sdu.edu.tr

Bu çalışma, kekik (Origanum onites L.) ve lavanta (Lavandula hybrida) yağının allelopatik etkisini belirlemek üzere 2010 yılında iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Denemenin ilk aşamasında kültür bitkisi olarak yazlık buğday ve mısır tohumlarına, yabancı ot olarak ise Avena sterilis L., Amaranthus retroflexus L. ve Chenopodium album L. tohumlarına kekik yağının 1, 3, 5 ve 8 µℓ’lik dozları, lavanta yağının ise, 2, 5, 8 ve 15 µℓ’lik dozları uygulanmıştır. Denemenin ikinci aşamasında, dördü ekmeklik, biri makarnalık olmak üzere beş farklı buğday çeşidine, yabancı ot olarak ise Secale cereale L., Lolium perenne L., Festuca arundinacea Schr., Poa pratensis L. ve Vicia sativa L. tohumlarına kekik yağının 1, 2, 3 ve 4 µℓ’lik dozları uygulanmıştır. Deneme tesadüf parselleri deneme desenine göre beş tekerrürlü kurulmuştur. Kekik ve lavanta yağının belirlenen dozları 10 ml saf su ile karıştırılarak petrilere uygulanmıştır. Başlangıçtan itibaren 3., 5., 7., 10., 14. ve 19. günlerde sayımlar yapılmış ve radikula uzunluğu 0.5 cm’ye ulaşan tohumlar çimlenmiş kabul edilerek petrinin dışına alınmıştır. Denemenin ilk aşamasında, mısır tohumları kekik yağının hiçbir dozundan olumsuz etkilenmezken, buğday tohumlarının çimlenme oranı 5 ve 8 µℓ dozda azalmıştır. Yabancı ot türleri ise kekik yağının tüm dozlarından olumsuz etkilenmiştir. Lavanta yağı C. album hariç denemeye alınan tüm türlerin çimlenme oranını artan doza paralel olarak azaltmıştır. Denemenin ikinci aşamasında, buğday çeşitlerinin hiçbiri ve S. cereale, L. perenne ve V. sativa kekik yağının ilk üç dozundan etkilenmemiş, ancak 4 µℓ dozda çimlenme oranında önemli azalmalar meydana gelmiştir. F. arundinacea’de 1 µℓ hariç diğer dozlarda, P. pratensis’de ise tüm dozlarda kekik yağı çimlenmeyi inhibe etmiştir. Kekik yağına duyarlılık bakımından buğday çeşitleri arasında herhangi bir farklılık tespit edilmemiştir. Kekik yağının özellikle mısırda selektif bir etkiye sahip olduğu ve pratikte kullanımının ümitvar olduğu görülmüştür.

Anahtar Kelimler: Kekik, lavanta, buğday, mısır, yabancı ot, allelopati

Investigation of Allelopathic Effects of Oregano (Origanum onites) and Lavender (Lavandula hybrida) Oil on The Germination of Some Crops and Weed Species

This study was carried out to determine of allelopathic effects of oregano (Origanum onites L.) and lavender (Lavandula hybrida) oils in two stages in 2010. In the first stage of the experiment, 1, 3, 5 and 8 µℓ doses of oregano oil and 2, 5, 8, 15 µℓ doses of lavender oil were applied on the seeds of summer wheat and maize as crop plants and seeds of the Avena sterilis L. Amaranthus retroflexus L. and Chenopodium album L. as weeds. In the second stage of the experiment, 1, 2, 3 and 4 µℓ doses of oregano oil were applied on the seeds of four of the bread, one of the durum wheat varieties and the seeds of Secale cereale L., Lolium perenne L., Festuca arundinacea Schr., Poa pratensis L. and Vicia sativa L. as weeds. The experiment was set up with five replicates according to a randomized plot experimental design. The doses of oregano and lavender oil mixed with 10 ml pure water and applied to petri dishes. The seeds were counted on 3rd, 5th, 7th, 10th, 14th and 19th days from the beginning of the experiment and their radicula length reached to 0.5 cm accepted as germinated and taken out of the petri dish. In the first stage of the experiment, germination rate of wheat seeds decreased at 5 and 8 µℓ doses of oregano oil, while maize seeds negatively affected by any dose. The species of weeds were affected adversely by all doses of oregano oil. Lavender oil reduced germination rate of all other species except C. album in parallel with the increasing dose. In the second stage of the experiment, none of the wheat varieties and S. cereale, L. perenne and V. sativa were affected from the first three doses of oregano oil. But, 4 μℓ doses significantly reduced the germination rate. Except 1 μℓ dose for F. arundinacea, all other doses inhibited germination. All doses of oregano oil inhibited germination of P. pratensis. No difference was detected among wheat varieties in terms of sensitivity to oregano oil. Oregano oil was found has selective effect especially for maize and seems promising to use in practice.

Key words: Oregano, lavender, wheat, maize, weed, allelopathy





Canavar Otu (Orobanche spp.) Tohumlarının Çimlenmesi Üzerine Bazı Tahıl Kök Salgılarının Teşvik Edici Özelliğinin Araştırılması

3 11 2011

Türkiye IV. Bitki Koruma Kongresi

28-30 Haziran 2011, Kahramanmaraş

 Canavar Otu (Orobanche spp.) Tohumlarının Çimlenmesi Üzerine Bazı Tahıl Kök Salgılarının Teşvik Edici Özelliğinin Araştırılması

Yasin Emre KİTİŞ 1* Jan GRENZ 2 Joachim SAUERBORN 3

1 Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, ISPARTA
2 Bern University of Applied Sciences, Swiss Collage of Agriculture, İSVİÇRE
3 Universität Hohenheim, Fakultät Agrarwissenschaften, ALMANYA
* Sorumlu yazar: emrekitis@sdu.edu.tr

Bu çalışmada buğday (Triticum sativum), arpa (Hordeum vulgare), yulaf (Avena sativa), çavdar (Secale cereale), mısır (Zea mays), çeltik (Oryza sativa), darı (Sorghum bicolor) ve hintdarısı (Pennisetum glaucum)’nın bazı canavar otu türlerinin (Orobanche crenata, O. cumana, O. ramosa) çimlenmesi üzerine teşvik edici özelliği araştırılmıştır. Bunun için, canavar otu tohumlarını bitki kökleriyle buluşturan, bir yüzü saydam, içi steril kum dolu kök kapları kullanılmıştır. Yüzey sterilizasyonu yapılmış canavar otu tohumları nemli filtre kağıdı üzerine şerit halinde serpilmiş ve kumla temas halinde kaba yerleştirilmiştir. Tahıl tohumları bu kapların uç kısmına yerleştirilmiş ve kapların saydam yüzeyleri ışık almayacak şekilde siyah plastik folyoyla sarılmıştır. Daha sonra dip kısmında 3-4 cm derinliğinde su bulunan büyük kaplar içerisine konarak, iklim dolaplarına yerleştirilmiştir. İklim dolapları yazlık türler için 30 °C, kışlık türler için ise 25 °C sabit sıcaklığa ayarlanmıştır. Kontrolde her bir parazit tür için bir konukçu tür (bezelye, ayçiçeği ve domates) kullanılmıştır. Deneme tesadüf parselleri deneme desenine göre beş tekerrürlü olarak kurulmuştur. Denemenin başlangıcından altı hafta sonra kök kapları ışık mikroskobu altında incelenmiştir. Her kök kabında tesadüfen seçilen 100 adet canavar otu tohumu içerisinden çimlenen ve köke yapışan tohumlar sayılmıştır. Canavar otu tohumlarının çimlenmesini en fazla mısır teşvik etmiş bunu yulaf takip etmiştir. En az çimlenme ise, hint darısı ve çeltik ekili kaplarda görülmüştür. Çimlenen canavar otu tohumlarının hiçbirinin tahıl köklerini infekte etmediği belirlenmiştir. Canavar otu türleri içerisinde tahılların kök salgılarına en duyarlı olan türün O. ramosa olduğu saptanmıştır. Bu çalışma sonucunda canavar otuna karşı mısırın tuzak bitki olarak kullanılabileceği ümitvar görülmüştür. Bu çalışma 2007 yılında yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Canavar otu, tahıl, kök salgısı, teşvik edilmiş çimlenme, tuzak bitki

 
Investigation of Stimulation Effects of Root Exudates of Some Cereals on The Germination of Broomrape (Orobanche spp.) Seeds

In this study, the stimulatory activity on the germination of some broomrape species (Orobanche crenata, O. cumana, O. ramosa) of wheat (Triticum sativum), barley (Hordeum vulgare), oat (Avena sativa), rye (Secale cereale), maize (Zea mays), rice (Oryza sativa), sorghum (Sorghum bicolor) and pearl millet (Pennisetum glaucum) was investigated. Root chambers bringing together the roots of cereals with broomrape seeds, one side transparent and the inside filled with sterile sand, were used. Surface sterilised seeds of the respective broomrape species were sprinkled on a strip of moist filter paper placed on the sand. Cereal seeds were placed at the top end of the chambers and the transparent faces of the chambers were wrapped with black plastic foil. Then the chambers were put in big bowls containing 3-4 cm deep water at the bottom and placed in the climate chambers which were then set to 30 °C and 25 °C constant temperatures for temperate and subtropical species, respectively. One host species (pea, sunflower and tomato) was used for each parasite species as a control. The experiment was set up with five replicates according to a randomized plot experimental design. Root chambers were investigated under a binocular six weeks after beginning of the experiment. Germination and attachment to the host root were counted for 100 randomly selected broomrape seeds from each chamber. The ability to stimulate broomrape germination was highest in maize, followed by oat. The least effective cereals were millet and rice. No attachment of Orobanche spp to cereal roots was observed. Among the broomrape species, O. ramosa proved most susceptible to cereal root exudates. As a result of this study, using maize as trap crop against broomrape might appear promising. This study was carried out in 2007.

Key Words: Broomrape, cereal, root exudate, induced-germination, trap crop





Yabancı Ot Mücadelesinde Malç ve Solarizasyon Uygulamaları

3 11 2011

GAP VI. Tarım Kongresi,

9-12 Mayıs 2011, Şanlıurfa

Yabancı Ot Mücadelesinde Malç ve Solarizasyon Uygulamaları

 Yasin Emre KİTİŞ

 Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, ISPARTA, emrekitis@sdu.edu.tr 

ÖZET

Tarımda yoğun pestisit kullanımına bağlı olarak artan yan etkiler ve bu etkiler sonucu toplumda oluşan farkındalık, tarımda insan sağlığını tehdit edecek girdilerin kullanılmasını her geçen gün kısıtlamaktadır. Bu da, özellikle zirai mücadele faaliyetlerinde kimyasal mücadeleye alternatif yöntemlerin önemini bir kat daha artırmaktadır. Söz konusu tarımsal zararlı, yabancı otlar ise, konunun önemi bir kat daha artmaktadır. Zira, artan işgücü fiyatları; kolay uygulama ve kısa sürede etki gösterme gibi avantajlara sahip ot ilaçlarını (herbisit) cazip kılmaktadır. Fakat en az herbisitler kadar etkili ve bir o kadar da çevre dostu yöntemler bulunmaktadır. Bunlardan biri malçlama, bir diğeri ise solarizasyondur. Toprak yüzeyinin ışık geçirmeyen bir materyalle örtülmesi işlemi olarak tanımlanan malçlama, en etkin yabancı ot kontrol metotlarından biridir. Yabancı otları başarılı bir şekilde kontrol etmesinin yanı sıra malçlama, topraktan su kaybını azaltır, toprak sıcaklığını korur, topraktan olabilecek bulaşmaları ve toprağın yıkanmasını engeller. Solarizasyonun etki mekanizması ise, güneşin ısı enerjisinin hapsedilerek, toprak sıcaklığının zararlı etmenler için lethal doza ulaşması esasına dayanır. Bunun için daha çok şeffaf polietilen örtü malzemeleri kullanılmaktadır. Doğru solarizasyon uygulamaları ile topraktaki yabancı ot tohumlarının yanı sıra, hastalık etmenleri ve zararlı böcekler başarılı bir şekilde kontrol edilmektedir. Gelişen teknolojik imkanlar gerek malçlamada, gerekse solarizasyonda kullanılan plastik örtü malzemelerinin niteliğini artırmıştır. Üretim esnasında eklenen farklı maddeler sayesinde farklı renklerde, ısıyı tutan, ışığı daha çok geçiren veya yansıtan ve biyolojik olarak bozunabilen örtü malzemeleri üretilebilmektedir. Bu çalışmada, malç ve solarizasyonda kullanılan materyaller, bu materyallerin avantaj ve dezavantajları, etkinlikleri, maliyetleri ve petrol türevi tarım örtülerine kazandırılan yeni özellikler ile yeni teknoloji ürünü örtü malzemeleri değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Yabancı ot, kontrol, örtü malzemesi, malç, solarizasyon

 

Mulch And Solarization Applications In Weed Control 

ABSTRACT

The side effects depending on intensive use of pesticide and awareness of society as a result of these side effects restrict use of inputs in agriculture that threaten human health every day that goes by. Therefore, especially in pest management activities, importance of alternative methods to chemical control more increased. If subject agricultural pests are weeds, importance of the issue more increases. Because, increased labor rates makes attractive to herbicides include advantages as easy implementation and show effect in short time. But there are methods that as effective as herbicides and also environmentally friendly. One of these is mulching, solarization is another one. Mulching is one of the most effective weed control methods that defined as the operation of covering the soil with opaque material. Mulching as well as controls weeds successfully, reduces water loss from soil, protects the soil temperature, prevents contaminations from the soil and soil washing. Mode of action solarization is the soil temperature reaches to lethal dose for harmful factors by trap the heat energy of the sun. for this, transparent polyethylene sheet materials are mostly used. As well as weed seeds, disease factors and harmful insects are controlled successfully by correct solarization implementation. Developing technological capabilities increased the quality of plastic sheeting material using both mulching and solarization. Different colored, keep the heat, pass or reflect light more and biodegradable cover materials are manufactured by different substances added during the production. In this study, materials used in mulching and solarization and advantage, disadvantage, efficiency, cost of these materials and also new features of oil-derived agricultural covers with the new product sheeting materials were evaluated.

Key Words: Weed, control, cover materials, mulching, solarization

GİRİŞ

Yabancı otlar, kültür bitkileri ile özellikle su, besin maddesi ve ışık gibi, bitki gelişimini doğrudan etkileyen faktörler başta olmak üzere, ortamdaki diğer pek çok kaynağa ortak olmakta ve salgıladıkları allelopatik kimyasallarla kültür bitkisi gelişimini olumsuz yönde etkilemektedirler.  Bunun sonucunda kültür bitkilerinde önemli verim kayıpları meydana gelmektedir. Bu kayıp tüm dünya üzerindeki tarımsal üretimde % 10 dolayındadır (Cramer, 1967’e atfen Tepe, 1998). Ancak, yabancı otların sebep olduğu verim kaybı kültür bitkisi türüne bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Örneğin ülkemizde yabancı otların tahıllarda sebep olduğu ürün kaybı ortalama % 27 kadardır (Güncan, 1972). Yine pamukta ülkemiz koşullarında yabancı otların % 90’a varan verim kayıplarına neden olabileceği bildirilmiştir (Kurçman, 1987). Şeker pancarı, çeltik ve soğan gibi bitkiler de yabancı ot rekabetine son derece hassastır. Canavarotu (Orobanche spp.) gibi parazit yabancı otlarla bulaşık alanlarda verim son derece düşmektedir. Tüm bunlar göstermektedir ki yabancı otlar mutlaka kontrol altına alınması gereken çok önemli zararlı gruplarından biri, belki de en önemlisidir. Çünkü yabancı otlar kültür bitkilerine doğrudan zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda kültür bitkilerinde sorun olan pek çok hastalık etmeni ve böceğe konukçuluk ederek, bunların ortamda varlığını devam ettirmelerine ve kültür bitkilerine geçişine sebep olmaktadırlar. Günümüzde konvansiyonel tarım alanlarında, yabancı ot mücadelesi amacıyla; artan iş gücü fiyatlarının da etkisiyle, kolay uygulanabilmesi ve çabuk sonuç vermesi gibi özelliklerinden dolayı daha çok kimyasal mücadele metotları tercih edilmektedir. Ancak bu uygulamalar yapılırken herbisitlerin sık ve hatalı kullanıldığı gözlenmektedir. Bunun sonucunda ise, insan ve hayvan sağlığı tehdit edilmekte, yabancı ot türleri herbisitlere karşı zamanla dayanıklılık kazanmakta, ekonomik zararlı olmayan türler zamanla dominant hale geçmekte, hedef dışı organizmalar zarar görmekte, biyolojik çeşitlilik azalmakta, kültür bitkilerinde fitotoksiteler oluşabilmekte ve benzeri birçok olumsuzluk ortaya çıkmaktadır. Bu olumsuzlukları en aza indirmek için etkili, etkili olduğu kadarda agroekosisteme en az zarar veren yöntemlerin belirlenerek, uygulanması gerekmektedir. Kimyasal mücadeleye alternatif bu yöntemlerden biri malçlama, bir diğeri ise solarizasyondur.

MALÇLAMA

Malçlama en kısa tanımıyla toprak yüzeyinin ışık geçirmeyen bir materyalle örtülmesidir. Bundaki amaç yabancı otların gelişmesini önlemektir. Tanımından da anlaşılacağı üzere, toprak yüzeyi ışık geçirmeyen bir materyalle örtülü olduğu için yabancı ot tohumları çimlenip toprak yüzeyine çıksa dahi fotosentez yapamadıkları için yaşamlarını devam ettirememektedirler. Bu bakımdan malçlama, ilaç kullanılmadan gerçekleştirilen en başarılı yabancı ot kontrol yöntemlerinden biridir. Malçlama amacıyla günümüzde daha çok siyah naylon (polietilen) örtüler kullanılmakla birlikte, organik ve inorganik pek çok materyal malçlama amacıyla kullanılabilir. Malçlamanın, yabancı otları başarıyla kontrol etmesinin yanı sıra, topraktan buharlaşma yoluyla su kaybını azalttığı (Jensen ve ark., 1989; Asiegbu, 1991), toprak sıcaklığını muhafaza ettiği (Olsen ve Gounder, 2001; Brault ve ark., 2002), toprağı dona karşı koruduğu (Barrales-Dominguez ve Alejo-Santiago, 2002), su ve rüzgar erozyonu ile toprağın taşınmasını engellediği (Wan ve El-Swaify, 1999; Liang ve ark., 2002), topraktaki yarayışlı besin maddesi ve organik madde miktarını artırdığı (Ashworth ve Harrison, 1983; Bhella, 1988), organik malçların bir çoğunun topraktaki mikroorganizma ve solucanların faaliyetini ve sayısını artırdığı (Buck ve ark., 2000; Tiquia ve ark., 2002;), bitkilerde kök sistemi gelişimini hızlandırdığı ve artırdığı (Wien ve ark., 1993), meyve kalitesini yükselttiği (Estes ve ark., 1985), bazı organik malçların toprak asitliğini düzenlediği (Iles ve Dosmann, 1999), erkenci ve toplam verimi artırdığı (Brown ve Osborn, 1989; Abak ve ark., 1992) belirlenmiştir. Tüm bu özellikleri ile malçlama hem başarılı bir yabancı ot kontrol yöntemi, hem de önemli bir bitkisel üretim bileşeni olarak karşımıza çıkmaktadır.

            Malçlama amacıyla günümüzde daha çok siyah ya da koyu renkli polietilen örtüler kullanılmakla birlikte, uygulamanın yapıldığı bölgeye ve çevredeki kaynaklara bağlı olarak, organik ve inorganik pek çok materyal malçlama amacıyla kullanılmaktadır. Organik malçlar içerisinde saman malç en çok bilinenlerdendir. Samanın dışında çeşitli bitki artıklarından elde edilen kompostun da özellikle organik tarımda yaygın olarak kullanılan bir malç materyali olduğu bilinmektedir. Bunların dışında ağaç kabuğu, kavuz, yaprak, talaş vb. ışığı geçirmeyen, bol ve ucuza temin edilebilecek pek çok organik materyal bulunmaktadır. Organik malçların hem avantaj hem de bazı dezavantajları vardır. Örneğin, tüm organik malçlar zamanla ayrışarak toprağın organik madde miktarını artırırlar. Su tutma kapasiteleri oldukça yüksektir. Toprak solucanlarında olduğu gibi pek çok canlı için bir ortam ve besin kaynağı teşkil ederek, ortam biyoçeşitliliğinin artmasını sağlarlar. Bunun yanında hızlı ayrıştıkları için malç özelliklerini kısa sürede yitirebilirler. Ayrıca pek çoğu rüzgarla dağılmaya müsaittir. Bu tür organik malçlar genellikle bir yapıştırıcıyla beraber uygulanır. Saman malçta olduğu gibi ait olduğu bitkinin tohumlarını içerebilirler. Bazıları allelopatik özelliğe sahiptir. Bu bir açıdan avantaj, bir açıdan dezavantajdır. Yabancı otlara karşı allelopatik bir özelliğin olması avantaj, kültür bitkisini de aynı şekilde etkilemesi dezavantajdır. Organik malçlar içerisinde ele alındığı halde diğerlerinden farklı şekilde ticari olarak malçlama amacıyla üretilen bir diğer materyal de malçlama kağıdıdır. Malçlama kağıdı tamamen geri dönüşümü olan ve herhangi bir toksik madde içermeyen bir materyaldir. Materyalin dayanıklılığını artırmak için içerisine bazı bitkisel yağlar ve asitler (soya fasulyesi yağı, sitrik asit, vb.) ilave edilmektedir. Ancak bunlar da organik kökenli oldukları için herhangi bir toksisite riski söz konusu değildir. Bu maddeler, materyali yağışa, rüzgara ve benzeri çevre faktörlerine karşı dayanıklı kılmakta ve ömrünü uzatmaktadır. Plastik malçlarda olduğu gibi makine ile serilebilir ve farklı renklerde üretilebilir. Bu materyalin plastik malça göre en büyük avantajlarından birisi daha ucuz ve sezon sonunda sürülerek toprağa karıştırılabilir olmasıdır. Yırtılmaya ve delinmeye karşı hassas olması, özellikle toprakla örtülü kenar kısımlarının çabuk parçalanması materyalin en büyük dezavantajlarıdır (Harrington ve Bedford, 2004).

Günümüzde en yaygın kullanılan malç materyali polietilen (PE) örtülerdir. Gelişen teknolojiyle birlikte, PE örtülere de yeni özellikler kazandırılmıştır. Bu özellikler plastiğin üretimi sırasında içerisine eklenen bazı kimyasal maddelerle sağlanmaktadır. Bunların başında pigment maddeleri gelmektedir. Bugün istenilen her renkte ve tonda malç örtüsü üretmek mümkündür. Peki renkli malçlar hangi amaçla kullanılır? Diğer bir ifadeyle kullandığımız malç örtüsünün farklı renklerde olması bize ne gibi bir avantaj sağlar? Bu sorunun cevabı bitkilerin farklı dalga boylarındaki ışığa farklı reaksiyon vermesidir. Bilindiği üzere, renkler, ışığın farklı dalga boylarındaki yansımalarıdır. Farklı dalga boylarındaki ışığın bitkilerin gerek morfolojik gelişimini, gerekse kimyasal kompozisyonunu farklı şekillerde etkileyebileceği saptanmıştır. Örneğin; kırmızı malç üzerinde yetişen domateslerden siyah malça göre gerek verim, gerekse meyve büyüklüğü bakımından daha iyi sonuçlar alınmıştır (Kasperbauer ve Hunt, 1998). Benzer şekilde kırmızı malç kullanılan çileklerde verim ve meyve büyüklüğünün siyah malça göre daha fazla olduğu saptanmıştır (Kasperbauer, 2000). Yine kırmızı ve yeşil malç üzerinde yetiştirilen pamuklarda lif uzunluğunun alüminyum ve beyaz renkli malçlar üzerinde yetiştirilenlere göre daha fazla olduğu bildirilmiştir (Kasperbauer, 2000). Başka bir çalışmada havuçta β-karoten ve askorbik asit (vitamin c) konsantrasyonunun en fazla beyaz ve sarı renkli malç üzerinde yetişen bitkilerde olduğu tespit edilmiştir (Loughrin ve Kasberbauer, 2002). Bu sonuçlar bize, çevreden yansıyan farklı dalga boylarındaki ışığın, bitkilerin bazı özelliklerini etkilediğini göstermektedir. Yani farklı renklerde malç örtüleri kullanılarak bitkilerin bazı özellikleri bizim istediğimiz yönde değiştirilebilmektedir.

PE malç örtülerine eklenebilen bir diğer özellik ise, ısı geçirgenliğidir. Bu örtüler içerdikleri özel pigmentler sayesinde fotosentetik, yani bitkilerin fotosentezde kullandığı ışığı büyük oranda bloke ederken, ısı enerjisi şeklinde yayılan kızıl ötesi ışığı geçirmektedir. Bu sayede toprak, konvansiyonel PE örtülere göre daha fazla ısınmaktadır. Ancak bu örtülerin maliyeti diğerlerine göre daha yüksektir. Bu nedenle ekonomik getirisi yüksek olan kültür bitkilerinde tercih edilebilir.

PE malç örtülerinin tüm bu özelliklerine rağmen delinme ve yırtılmaya karşı mukavemetinin az olması, meyve bahçeleri ve bağ alanları gibi çok yıllık kültürlerde uzun süreli kullanılmasını sınırlamaktadır. Ayrıca PE örtülerin hava ve su geçirme özelliği olmadığından dolayı örtü altındaki havasız (anaerobik) koşullarda kültür bitkilerinde hastalık oluşturan bazı toprak kökenli patojenlerin arttığı bilinmektedir. PE örtülerin bu olumsuzluklarını bertaraf edecek, malç tekstili adı verilen yeni örtü malzemeleri üretilmektedir. Polipropilenden imal edilen malç tekstillerinin en büyük özelliği gözenekli bir yapıya sahip olmaları ve dolayısıyla hava ve suyun giriş çıkışına izin vermeleridir. Bu sayede toprak havasız kalmamakta ve bitkinin kök çevresinde anaerobik ortam oluşmamaktadır. Ayrıca PE örtülerde faydalanılamayan yağmur sularından istifade edilmekte ve eğer arzu edilirse malçın üzerinden sulama yapılmasına imkan tanımaktadır. İkinci önemli özelliği ise, dayanımının yüksek olmasıdır. Örneğin PE örtüler bir ya da iki yıl kullanılabilirken, malç tekstilleri kalınlığına bağlı olarak 4-5 yıl değiştirilmeden kullanılabilmektedir. Çünkü bu ürünlerin prosesinde yüksek mukavemet özelliğine sahip kompozit malzemeler kullanılmaktadır. Bu sayede özellikle meyve bahçeleri gibi çok yıllık kültürlerde bu materyal değiştirilmeden uzun süreli kullanılabilmektedir. Konvansiyonel PE örtülere önemli bir alternatif olan malç tekstillerinin arazide uygulanması ve toplanması da naylon örtülere göre daha kolay olmaktadır (Kitiş, 2009).

SOLARİZASYON

Solarizasyon güneşin ısı enerjisinden faydalanılarak, topraktaki hastalık etmenlerini, zararlı böcekleri ve yabancı ot tohumlarını etkisiz hale getiren bir çeşit termal inaktivasyon yöntemidir. Bunun için toprak yüzeyi şeffaf plastik örtülerle kaplanarak, toprağın ısınması sağlanır. Ülkemizde yaz ayları sıcak ve güneşli geçen bölgelerimizde ve bilhassa seralarda üretimin yapılmadığı yaz aylarında yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Solarizasyon uygulamasından başarılı bir sonuç alabilmek için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar bulunmaktadır. Örneğin uygulamanın yapılacağı alanın tesviyesi iyi yapılmalı, örtü malzemesiyle toprak arasında boşluk kalmamalıdır. Havanın kötü bir iletken olması sebebiyle büyük taş ve keseklerden dolayı meydana gelen boşluklar, toprağın istenen düzeyde ısınmasına mani olmaktadır. Ayrıca tesviye sırasında sivri uçlu cisimlerin uzaklaştırılması, örtünün delinmemesi açısından önemlidir. Solarizasyondan önce toprağın doygunluk seviyesinde sulanması, toprak zerreleri arasındaki havanın yerini suyun almasına ve ısının daha derine iletilmesine olanak vermektedir. Özellikle sırta dikim yapılacaksa, sırtlar solarizasyondan önce hazırlanmalı ve solarizasyon uygulamasından sonra toprak karıştırılmamalıdır. Çünkü solarizasyon toprağın ilk 15-20 cmlik profilinde etkilidir. Dolayısıyla solarizasyondan sonra yapılacak bir toprak işleme, dezenfekte edilen yüzey toprağı ile altta kalan toprağın karışmasına sebep olmaktadır. Oluşan kaymak tabakasını kırmak vb. nedenlerle mutlaka toprak işleme yapılması gerekiyorsa, bunun 15 cm’nin altına inmeyecek şekilde yüzeysel olarak yapılması gerekir. Solarizasyon yılın en sıcak döneminde ve en az dört hafta süreyle uygulanmalıdır (Doğan ve Erkılıç, 1998).

Solarizasyonun etkinliğini artıran en önemi bileşenlerden biri de kullanılan örtü malzemesidir. Bugün pratikte solarizasyon amacıyla kullanılan tek materyal plastik naylon örtülerdir. Geçmişte parafin vb. maddeler denenmişse de başarılı sonuç alınamamıştır. Ancak solarizasyonda kullanılacak plastik örtünün de bazı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Örneğin ultraviyole (UV) ışınlara dayanımı sağlayan katkı maddeleri içermelidir. Organik polimerler tarafından absorbe edilen UV ışık, peroksitler gibi serbest köklerin oluşmasına neden olur. Bunlar da çeşitli oksidasyon reaksiyonlarının oluşmasına sebep olur ki bu olaya polimerik foto-oksidasyon adı verilir. Bunun sonucunda da örtü materyalinde önce renk değişimi daha sonra fiziksel ve kimyasal özelliklerde değişiklikler oluşur ve materyal giderek kırılgan, gevrek bir hal alır ve zamanla kırılma ve kopmalar baş gösterir.Bunun önüne geçmek için önce benzofenon ve benzotriazoller kullanılmış, daha sonra kompleks nikel materyallerin eklenmesi ile dayanıklılık daha da artırılmıştır. Son yıllarda ise yeni tip UV stabilizörü olarak, engellenmiş aminler kullanılmaktadır. Bu bileşiklerin etki mekanizması, güneş ışığı içerisinden UV ışını seçici olarak absorbe etmek ya da UV ışının açığa çıkardığı serbest köklerle reaksiyona girerek, bunların zararlı etkilerini nötralize etmek şeklindedir. Bu sayede örtü malzemesinin ömrü uzamaktadır. Son yıllarda solarizasyon örtülerine ilave edilen bir diğer madde aliminyum silikat mineralleridir. Bu mineraller sayesinde ışığın ısı enerjisini taşıyan 800 ila 5000 nm arasındaki uzun dalga boylu kızıl ötesi ışınları daha fazla miktarda absorbe edilir. Bunun sonucunda da plastiğin sera etkisi artar (Pritchard, 2005; Pfaendner, 2006). Solarizasyon örtülerinin etkinliğini artıran bir diğer öğe, su buharının yoğunlaşmasını önleyen katkı maddeleridir. Bilindiği üzere plastik, su geçirgenliği sıfıra yakın olan bir materyaldir. Bu nedenle solarizasyon amacıyla toprak yüzeyine serilen örtülerin altında damlalar halinde yoğunlaşan su buharı, güneş ışınlarını büyük oranda geri yansıtmaktadır. Bu da örtüden beklenen verimin tam olarak alınamamasına neden olmaktadır. Bu sorun plastiğin içerisine eklenen ve suyun damlalar halinde yoğunlaşmasını önleyen bazı maddeler (polyamine amid’in doymamış tuzları, oleofin organik bileşikleri vb.) yardımıyla büyük oranda çözülmüştür. Bu özellik sayesinde, solarizasyon işleminde güneş ışığının penetrasyonu maksimum düzeyde olmaktadır (Pritchard, 2005).

Bunların dışında gerek malçlama, gerekse solarizasyonda kullanılan plastik örtüleri ilgilendiren bir diğer özellik ışıkla ya da biyolojik bozunmadır. Özellikle gelişmiş ülkelerde malçlama ve solarizasyon uygulamaları mekanize ve bize göre çok daha geniş alanlarda yapılmaktadır. Dolayısıyla hasat sonrasında artık örtü materyalinin toplanması ve geri dönüşümü büyük masraf ve sıkıntılara sebep olmaktadır. Işıkla ya da biyolojik bozunma özelliği sayesinde bu sorun ortadan kalkmakta, örtü materyali, kendisinden beklenen faydanın sağlanmasından sonra kendi kendini yok etmektedir.

Işıkla bozunan plastik filmler içerdikleri katkı maddeleri bakımından iki gruba ayrılırlar. Bunlardan ilki karbonil grubudur. Bu grup plastik örtülerin üretimi sırasında plastiğin polimerleri içerisine vinyl keton komonomer gibi bir karbonil grup eklenir ve güneş ışığına maruz kalındığında güneşin UV ışınlarını karbonil grupları absorbe eder ve sonuçta bozunma gerçekleşir. İkinci grup da ise bozunum olayını hızlandırmak için plastiğe metal tuzları ilave edilir. İçerisinde demir bulunan iyon kompleksleri bunlardan biridir. Son dönemde “Plastigone” ticari adıyla, geliştirilmiş aktivatör sistemlerle formüle edilmiş düşük yoğunluklu PE ve polypropylene filmler üretilmeye başlanmıştır. Bu filmler farklı oranlarda ikincil nikel ve kobalt dithiokarbamatlar kullanılarak yapılmakta ve bu maddelerin konsantrasyonuna bağlı olarak örtünün bozunma zamanı ayarlanabilmektedir. Bozunma sonucu arda kalan inorganik materyal kolayca toprakta dağılmaktadır. Ancak ikinci gruba giren bu örtülerin parçalanmasına müteakip içerdikleri toksik ağır metaller, her ne kadar yapılan çalışmalarda gelişmekte olan bitkilere etkilerinin önemsiz olduğu belirtilse de, muhtemelen toprakta birikecektir. Bu nedenle ışıkla bozunan plastik örtüler içerisinde birinci gruptaki karbonil grubu içeren materyallerin tercih edilmesi çevre sağlığı açısından daha uygun görülmektedir (Decoteau ve Rhodes, 1990; Kyrikou ve Briassoulis, 2007).

Biyolojik olarak bozunan plastik örtüler de kendi içerisinde iki gruba ayrılır. Birinci grup hidrolize olabilen ya da suda çözünen maddeler (poliglikolik asit, polilaktik asit, polihidroxibutirat, polivinilalkol vb.)’in plastikle karıştırılması sonucu elde edilir. İkinci grup ise nişasta tabanlı polimerlerdir. Burada kullanılan nişasta patates, mısır, çeltik gibi bitkilerden elde edilir. Tamamen doğal bir materyal olması nedeniyle biyolojik bozunumu oldukça iyidir. Bozunma süresi kullanılan polimere, örtünün kalınlığına ve çevresel faktörlere bağlı olarak değişir. Bugün biyolojik olarak bozunabilen polimerler içerisinde en yaygın kullanılan ve maliyeti en düşük olan nişasta tabanlı polimerlerdir (Palmisano ve Pettigrew, 1992; Briassoulis, 2004).

KAYNAKLAR

Abak, K. ve Pakyürek, A.Y. 1992. Malç ve alçak tünellerin serada yetiştirilen patlıcanların erkenci ve toplam verimleri, kök gelişimleri ile toprak sıcaklığı üzerine etkileri. Turkish Journal of Agriculture and Forestry, 16, 212-221.

Ashworth, S. ve Harrison, H. 1983. Evaluation of mulches for use in the home garden. Hortscience. 18 (2): 180-182.

Asiegbu, J.E. 1991. Response of tomato and eggplant to mulching and nitrogen fertilization under tropical conditions. Scientia Horticulturae, 46 (1-2): 33-41.

Barrales-dominguez, J.S. ve Alejo-Santiago, G. 2002. Growth of potato plants cv. Atlantic during the winter, harvest residue mulch. Revista Chapingo. Serie Horticultura  8 (1): 39-48.

Bhella, H.S. 1988. Tomato response to trickle irrigation and black polyethylene mulch. J. American Soc. Hort. Sci., 113 (4): 543-546.

Brault, D., Stewart, K.A. ve Jenni, S. 2002. Optical properties of paper and polyethylene mulches used for weed control in lettuce. Hortscience, 37 (1): 87-91.

Briassoulis, D. 2004. An overview on the mechanical behaviour of biodegradable agricultural films.Journal of Polymers and the Environment, 12 (2): 65-81.

Brown, J.E. ve Osborn, MC. 1989. Optimizing planting methods for an intensive muskmelon production system. Hortscience, 24 (1): 149 s.

Buck, C., Langmaack, M. ve Schrader, S. 2000. Influence of mulch and soil compaction on earthworm cast properties. Applied Soil Ecology, 14, 223-229.

Decoteau, D.R. veRhodes, B.B. 1990. Characteristics and effectiveness of photodegradable mulch for use in watermelon production. Applied Agricultural Research, 5 (1): 9-12.

Doğan, M.N. ve Erkılıç, E. 1998. Toprak solarizasyonu ve uygulama alanları. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 13 (2): 91-100.

Estes, E.A., Skroch, W.A., Konsler, T.R., Shoemaker, P.B. ve Sorensen, K.A. 1985. Net economic values of eight soil managment practices used in stake tomato production. Jour. of Amer. Soc. Hort. Sci., 110 (6): 812-816.

Güncan, A. 1972. Türkiye’de yabancı ot problemleri. Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi, 3 (3): 147-152.

Harrington, K.C. ve Bedford, T.A. 2004. Control of weeds by paper mulch in vegetables and trees. New Zealand Plant Protection, 57, 37-40.

Iles, J.K. ve Dosmann, M.S. 1999. Effect of organic and mineral mulches on soil properties and growth of fairview flame red maple trees. Journal of Arboriculture, 25 (3).

Jensen, K.I.N., Kimbal, E.R. ve Ricketson, C.L. 1989. Effect of a plastic row tunnel and soil mulch of tomato performance, weed control and herbicide persistance. Canadian Journal of Plant Science, 69 (2): 1055-1062.

Kasperbauer, M.J. ve Hunt, P.G. 1998. Far-red light affects photosynthate allocation and yield of tomato over red mulch. Crop Science, 38 (4): 970-974.

Kasperbauer, M.J. 2000. Strawberry yield over red versus black plastic mulch. Crop Science, 40 (1): 171-174.

Kasperbauer, M.J. 2000. Cotton fiber lenght is affected by far-red light ımpinging on developing bolls. Crop Science, 40 (6): 1673-1678.

Kitiş, Y.E. 2009. Yeni bir teknoloji ürünü: “malç tekstili”. Meyve Sebze Dünyası, 23, 50 s.

Kurçman, M., 1987. Weed management: country status paper-Turkey.  FAO Pl. Prod. Prot. Paper No: 80: 217-220.

Kyrikou, I. ve Briassoulis, D. 2007. Biodegradation of agricultural plastic films: a critical review. Journal of Polymers and the Environment, 15: 125-150.

Liang, Y.L., Zhang, C.E. ve Guo, D.W. 2002. Mulch types and their benefit in cropland ecosystems on the loess plateau in China. Journal of Plant Nutrition, 25 (5): 945-955.

Loughrin, J.H. ve Kasberbauer, M.J. 2002. Aroma of fresh strawberries is enhanced by ripening over red versus black mulch”, Journal of Agricultural and Food Chemistry, 50 (1): 161-165.

Olsen, J.K., ve Gounder, R.K. 2001. Alternatives to polyethylene mulch film a field assesment of transported  materials in capsicum (Capsicum annuum L.). Australian Journal of Experimental Agriculture, 41, 93-103.

Palmisano A.C. ve Pettigrew, C.A. 1992. Biodegradability of plastics. Bioscience, 42 (9): 680-685.

Pfaendner, R. 2006. How will additives shape the future of plastics? Polymer Degradation and Stability, 91 (9): 2249-2256.

Pritchard, G. 2005. Plastics Additives. Rapra Technology Limited, Shawbury, UK. 215 s.

Tepe, I. 1998.Türkiye’de Tarım ve Tarım Dışı Alanlarda Sorun Olan Yabancı Otlar ve Mücadeleleri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayınları No: 32, ISBN 975-7616-24-9, Van, 237 s.

Tiquia, S.M., Lloyd, J., Herms, D.A., Hoitink, H.A.J. ve Michel, F.C. 2002. Effects of mulching and fertilization on soil nutrients, microbial activity and rhizosphere bacterial community structure determined by analysis of TRFLPs of PCR-amplified 16S rRNA genes. Applied Soil Ecology, 21, 31-48.

Wan, Y. ve El-Swaify, S.A. 1999. Runoff and soil erosion as affected by plastic mulch in a Hawaiian pineapple field. Soil and Tillage Research, 52, 29-35.

Wien, H.C., Minotti, P.L. ve Grubinger, V.P. 1993. Polyethylene mulch stimulates early root growth and nutrient uptake of transplanted tomatoes. J. American Soc. Hort. Sci., 118 (2): 207-211.

Kongre sayfası ve bildiri kitabı için tıklayınız